Araştırma Öncelik Alanları
Alt Çalışma Konuları
Anahtar Kelimeler
İnme, makine öğrenmesi, mesleki rehabilitasyon, engelli, 3d yazıcı, tarama, baskı, ortez, yardımcı cihaz, iyi olma, sağlık, rehabilitasyon, koruyucu sağlık hizmetleri, dans ve hareket tedavisi, baş etme becerileri, yaşam tarzının yeniden düzenlenmesi, mesleki rehabilitasyon, kanser, aktivite, katılım, ergoterapi, ölçme ve değerlendirme, romatizmal hastalıklar, multiple skleroz, ergoterapi, rehabilitasyon, kognisyon(biliş), rehabilitasyon, demans, yardımcı teknoloji, duyusal işlemleme, kronik hastalıklar, kardiyopulmoner rehabilitasyon, hipertansiyon
Önemi ve Gerekçesi
Yılda yaklaşık 16 milyon vaka ve sonuçlarıyla yaşayan 62 milyon kişi ile inme, dünya çapında kronik engelin ana nedenlerinden biridir (1). İnme, bireyi motor ve bilişsel işlevlerde, günlük işlevsellikte, sosyal katılımda azalma gibi birçok farklı şekilde etkileyen yeti yitimine neden olur (2, 3). İnme geçirenlerin çoğu, günlük yaşamlarına başkalarına bağımlı olarak ve sosyal ve boş zaman katılımlarında kısıtlamalar ile devam etmektedir (4).
Küresel Hastalık Yükü'ne göre, küresel inme insidansı 2017'de %76 (11.9 milyon olay) arttı, ancak yaşa göre standardize edilmiş küresel inme insidansı (yani, 100.000 kişi başına yeni inme vakası) genel olarak %11 azaldı (yıl başına 150,5) 100.000) (5). Ayrıca, yaşa göre standartlaştırılmış oranlarda inme prevalansında %95 ve %3 oranında artış olmuştur. İnsidans sayısı üst-orta gelirli ülkelerde en yüksek ve yüksek gelirli ülkelerde en düşük iken, inme prevalansı üst-orta gelirli ülkelerde en yüksek ve düşük gelirli ülkelerde en düşüktü (6).
Bir felçten sonra, genellikle rehabilitasyona ihtiyaç vardır. Rehabilitasyon ve rehabilitasyonun içeriğine ilişkin klinik kılavuzlar, uygulamalarda olduğu gibi ülkeler arasında farklılık göstermektedir (7). Kılavuzların çoğu, orta ve şiddetli felçli kişiler için yatan hasta rehabilitasyonunu önerirken, taburculuk ve ayakta tedavi rehabilitasyonu/toplum temelli rehabilitasyon için rapor edilen çok az kılavuz vardır. Sadece yüksek gelirli ülkelerde (HIC) yatan hasta rehabilitasyonuna erişimle ilgili veriler mevcuttu. Düşük gelirli ülkelerde rehabilitasyon hizmetlerine erişime ilişkin bilgilerin kıt veya erişilemez olduğu bildirilmiştir (7).
Türkiye alt-orta gelirli bir ülkedir (LMIC) (8), ancak inme prevalansına ilişkin veriler bilinmemektedir (9). Türkiye sağlık istatistiklerine göre, 2017 yılında nüfusun %1'i inme geçirdi ve inme üçüncü önde gelen ölüm nedeniydi (100.000 kişide 23,8).
Bir inmenin sonuçlarının daha büyük bir resmini anlamak ve tasvir edebilmek için, inme geçirenlerin algıları çok önemlidir. Rehabilitasyon ihtiyacı ve etkisi, farklı rehabilitasyon kılavuzları ve çabaları ile farklı sağlık sistemleri arasında incelenmeli ve karşılaştırılmalıdır. Çoğu araştırma HIC'den kaynaklandığı için (12) inme sonrası engelli kişilere rehabilitasyon müdahalelerinin en iyi şekilde nasıl sağlanacağı konusunda bir belirsizlik vardır, çünkü bu bilginin anlaşılması ve yeni toplumsal bağlamına dönüştürülmesi gerekir. Halihazırda Türkiye'de inme sonrası rehabilitasyon ile ilgili araştırmalar azdır ve inme sonrası sonuçları olan kişilerin rehabilitasyonu sonrası durumu hakkında bilgi eksikliği bulunmaktadır. Günlük yaşamın inmeli kişiler ve aile üyeleri tarafından nasıl algılandığının anlaşılması, hedefe yönelik/temelli bir rehabilitasyon sağlamanın temeli/temeldir (13). Bu çalışma ile amacımız, Türkiye'de sunulan inme sonrası rehabilitasyon hakkında bilgi sunmak ve diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'de insanların inmenin algılanan etkilerinin farkındalığını sunmaktır. Bu bilgi hem Türkiye'de hem de diğer LMIC ülkelerinde sağlık sistemlerine dayalı olarak inme rehabilitasyonunun daha da geliştirilmesi için destek sağlayabilir.
Dünyada sağlık alanında koruyucu yaklaşımlar ve sağlığı tehdit eden olayların önceden belirlenmesi son yıllarda hem sağlık hem mühendislik alanlarının önceliğinde olmaktadır. Özellikle yapay zeka yaklaşımları ile bir çok farklı hastalığın erken teşhisi ve kişilerin bu hastalığa yatkınlığı tahmin edilebilmektedir. Ancak, rehabilitasyon alanında bireylerin günlük yaşam limitasyonları, aktivite bağımsızlıkları ve etkilenim miktarları gibi değişkenlerin tahminini yapan çalışmalar bulunmamaktadır.
Bu proje ile, inmeli bireylerin demografik özellikleri, motor -psikososyal ve duyusal değerlendirme sonuçlarının günlük yaşam aktiviteleri bağımsızlık seviyelerini hangi seviyede yordadığı ve bu değişkenleri tahmin edecek bir makine öğrenmesi modelinin kurulması planlanmaktadır.
Bu projeye ek olarak, inmeli bireylerin işe geri dönüş, meslek değişimleri ve çalışma hayatlarında değişimlerin incelenmesi de ayrı bir proje olarak planlanmaktadır. İnme gibi insan hayatında büyük değişikliklere neden olan bir durumun çalışma ve sosyal hayatı nasıl etkilediğini belirlemek oldukça önemlidir.
Ülkemizde yardımcı araçlar engelliler tarafından yaygın olarak kullanılamamaktadır. Bunun sebebi olarak engellilerin ekonomik olarak alım güçlerinin yetersiz oluşu, sosyal güvenlik kurumunun bu ekipmanlar için ödenek sağlamaması, bu tip araç gereç üretiminin ve satışının yaygın olarak yapılmaması, engellilerin aletleri nereden temin edeceğini bilememeleri, yardımcı araç kullanmanın kendilerini tembelleştireceğine inanmaları olarak belirlenmiştir. Projenin amacı engeli olan kişilerin günlük yaşam aktivitelerini daha kolay gerçekleştirmesini veya tam bağımsızlığını sağlamak amacıyla farklı yardımcı araç/gereçleri tasarlamak, tasarlanan bu yardımcı araç/gereçlerin prototiplerini üretmek ve gerekli malzeme araştırması, uygun üretim yöntemleri ve doğru tasarımla en ucuz, en kaliteli ve ergonomik haliyle yardımcı araçları engelli bireylere ulaştırmaktır.
Kanser tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça önemli bir sağlık sorunudur. Başta kanserli birey olmak üzere, aile ve yakınlarını da ciddi düzeyde etkileyen bir hastalık olan kansere yönelik uygulanan başta medikal uygulamalar olmak üzere tedaviye yönelik yaklaşımlara olan ihtiyaç ve ilgi her geçen gün artmaktadır. Onkolojik rehabilitasyon uygulamaları da bu nedenden dolayı oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu alanda çalışan tüm sağlık profesyonellerine olan ihtiyaç oldukça fazladır. Rehabilitasyonun önemli paydaşlarından birisi olan ergoterapi ve hizmetlerinin onkoloji alanında da geliştirilmesi gerekliliği mevcuttur. Kanser hastalığı olan veya kanseri atlatan bireylerin tamamına yönelik olarak ölçme ve değerlendirme ölçeklerinin çevrimiçi ortamlarda uygulanabilirliği gerekliliği tüm dünyayı ve ülkemizi derinden etkileyen pandemi nedeniyle daha net olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebepten dolayı rehabilitasyonda yol gösterici ve önem arz eden değerlendirme fazında uygulanacak olan değerlendirme araçları/ölçümlerin çevrimiçi ortamlarda da yapılabilir olmasına yönelik çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bireyin biyolojik ve fizyolojik kapasitelerinin azalması yaşlılık döneminin engellenemez bir parçasıdır. Yaslanma, canlıdaki pek çok sistemi olumsuz etkileyen bir süreçtir. Yaşlılık sürecinde fizyolojik ve anatomik değişikliklerle birlikte fonksiyonel bozukluklar da görülmektedir (Dirican, 1993). Yaşlı kişilerde sık görülen sendrom olan depresyonun toplumumuzdaki sıklığının %35 olduğu tahmin edilmektedir (Bulut, Soysal, Isik, 2018). Depresyon, hızlandırılmış bilişsel bozukluk ve engellilik gibi sonuçlarla ilişkilidir (Potter, McQuoid, Whitson, Steffens, 2016). Yaşlanma ile beraber sensorinöral organlarda görülen fonksiyon kaybı sonucunda görme ve işitme gibi duyu kayıpları meydana gelmektedir (Wongrakpanich, Petchlorlian ve Rosenzweig, 2016). Son yıllarda yapılan çalışmalar, 60 yaş ve üzeri bireylerde görme bozukluğunun her iki cinsiyet için de arttığını göstermektedir. Bu oran kadınlarda %7,4 iken, erkeklerde %3,2 olarak belirlenmiştir (Pan, Qian, Sun ve ark., 2016). Yaşa bağlı işitme kaybı görülme sıklığı 65-74 yaşları arasında % 24-40 iken, 75 yaş sonrası bu oran % 40-66’ya kadar çıkmaktadır (Huang ve Tang, 2010; Mazelová, Popelar ve Syka, 2003; Stach, Spretnjak ve Jerger, 1990). Yaşlanmayla birlikte meydana gelen diğer değişiklikler ise bilişsel ve psikososyal değişikliklerdir (Birol, 2011; Karadakovan, 2010; Mamaril, 2006; Şahin, Demircioğlu, Kırdı, 2018). Önemli bir sağlık sorunu olan demansın yaygınlığı %5-10 olarak bildirilmekte; 65 yaş ve üzeri bireylerin en az %10’unda, 85 yaş ve üzeri bireylerin %50’sinde farklı seviyelerde kognitif problemler görülebilmektedir (Monaci ve Robin, 2012). Basit unutkanlıktan demansa kadar uzanabilen bir yelpazede incelenen kognitif problemler bireyin yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir (Shatil, 2013). Diğer taraftan ölüm kaygısı ve anksiyete de geriatrik bireylerde sıklıkla görülmektedir (Karahan ve Hamarta, 2019). Geriatrik bireylerde görülen duyusal, bilişsel, fiziksel, psikososyal ve duygusal değişimler arasındaki ilişkinin incelenmesi, olası sağlık problemlerinin tahmin edilmesi, gerekli önlemlerin alınması, müdahalenin planlaması ve yaşam kalitesinin artırılması açısından önemlidir. Bu nedenle bu çalışmada geriatrik bireylerde duyusal işlemlime becerileri, okupasyonel performans, fonksiyonel, duygusal, psikososyal, bilişsel beceriler ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Akciğer, dış dünya ile doğrudan temas eden, ortam havasındaki partiküllere, kimyasallara ve bulaşıcı organizmalara sürekli maruz kalması nedeniyle dış ortamdan kaynaklanan enfeksiyon ve yaralanmalara karşı en savunmasız iç organdır. Sigara dumanına ek olarak, çevreden gelen sürekli kimyasallar, bulaşıcı hastalıkların organizmaları, hava kirliliği, mesleki kimyasallar ve tozlar ve çocukluk döneminde sık görülen alt solunum yolu enfeksiyonları akciğerler için ciddi bir tehdit oluşturur. Solunum yetmezliği dünyanın tüm bölgelerinde ve tüm sosyal sınıflarda engelliliğe ve ölüme neden olsa da, yoksulluk, kalabalık, çevresel maruziyetler ve genel olarak kötü yaşam koşulları, bu hastalık grubuna karşı savunmasızlığı artırmaktadır. Solunum yolu hastalıkları, dünya çapında büyük bir sağlık yükü oluşturmaktadır. Bu hastalıklardan beşi, dünya çapında ağır engellilik ve ölümlerin en yaygın nedenleri arasındadır. Bunlar; kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), astım, akut alt solunum yolu enfeksiyonları, türberküloz ve akciğer kanseridir. Bu beş hastalığa ek olarak ciddi yük getiren diğer solunum yolu hastalıkları arasında uykuda solunum bozuklukları, pulmoner hipertansiyon, pulmoner emboli ve mesleki akciğer hastalıkları yer almaktadır.
Kardiyak hastalıklar ise dünya çapında milyonlarca kişiyi etkileyen kalple ilgili en yaygın bozukluklardan biridir. Kan akışındaki azalma, kalp kasının zayıflamasına yol açarak anjina, miyokard enfarktüsü, kalp yetmezliği ve aritmiler gibi önemli sağlık sorunları riskini artırır.
Hastalar, genellikle hastalığın erken evrelerinde herhangi bir semptom yaşamayabilir. Kardiyovasküler risk faktörleri(hipertansiyon, kolesterol, diyabet, aşırı kilo, yetersiz aktivite, sigara kullanımı ve stres) kontrol altına alınmadıkça, arterler daralmaya devam eder, kan akışı azalır ve anjina adı verilen koroner arter hastalığı komplikasyonu ortaya çıkar. Anjina egzersiz, yemek yeme veya stres gibi artan aktivite talebi ile kalp kasının daralmasına ve göğüste rahatsızlık veya ağrıya sebep olur.
Kardiyak hastalık ile yaşamak, hastaların fiziksel ve psikososyal sağlığı üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Biyopsikososyal faktörler aktivitelere katılım ve bağımsızlık için bir engel olabilir. Ergoterapi, kardiyak hastalarında sağlık ve okupasyon arasındaki bağlantıyı anlayarak, uzun dönemli öz-yönetim stratejilerine odaklanır. Ergoterapistler hastaların fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal işlevlerini en üst düzeye çıkartılmasına yardımcı olmak için değerlendirme ve müdahale sürecinde hasta merkezli biyopsikososyal bir yaklaşımı temel alır.